22.07.2012

ORUÇLU GEÇEN BİR GÜNÜN ANATOMİSİ...

Oruç apayrı bir ibadet...
Namazı mükemmel kılsan bile yirmidört saatte en fazla iki saat Yaratıcı'nla başbaşa kalırsın. Bu da ancak günlük hayatın akışından kendini soyutlayabildiğin nispette gerçekleşir.
Ama oruç böyle değil...
Günlük hayatın içinde, susayıp su başına koştuğunda yada acıkıp mutfağa yöneldiğinde aklına oruç tuttuğun gelir. Elbette bu düşünce orucu ne için tutuğunu, yani orucu emreden Rabbini de aklına getirir. Böylece gün boyu Allah (c.c) ile aranda her zaman olduğundan daha uzun muhavere başlar.
Bazen O'nunla öyle bir bağ kurarsın ki, bu açlık ve susuzluktan dolayı huzur duymaya bile başlarsın. O'nunla sohbette gibi olursun.
Oruç ibadetinin Cennetteki karşılığının bizzat Yüce Yaratıcı tarafından verilecek olması belki de bu yüzdendir.
-----------------------------------------------------------------
Ramazanın ilk günü bana, ihtiyacım olmadığı halde ne kadar fazla şey yemek istediğimin bir istatistiğini sundu.
En az iki kere evin çatısına doğru serpilmiş erik ağacına yöneldim.
Belki bir kaç kez kimseye görünmeden buzdolabından bir şeyler aşırmaya çalıştım.
Cuma namazına giderken yolumun üzerinde şırıl şırıl akan pınardan bir iki yudum içmek istedim.
Bir iki kez saatime bakıp öğle yemeğinin vaktinin geldiğini düşündüm.
Daldan sarkan fındık çotanaklarından bir kaç kez tırtıklamak istedim.
İlk gün o kadar uzun geldi ki yapmam gereken günlük işleri bitirdiğim gibi geri kalan zamanı değerlendirmek için de kendime ekstra meşgaleler buldum.
Akşam iftar olunca anladım ki standart yaşayışımız içinde gerekli olmayan bir çok tercihten dolayı zamanın günlük akışını delik-deşik ediyormuşum.