3.07.2011

KİMİSİ GELİR, KİMİSİ GİDER.


Sevgili Coşkun beyimizin muhterem babalarını da bugün ahirete yolcu ettik. Rahmetliyi morgdan alıp cenaze arabasına koyduktan sonra, yanımdaki arkadaşıma:
"Nicelerini hep böyle uğurladık. Hepsinin de gidişi aynıydı", dedim.
Ardından ekledim:
"Galiba tek farklı gidiş kendi gidişimiz olacak."

------------------------------------------------------
Ey nefsim! Deme: "Zaman değişmiş, asır başkalaşmış, herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, geçim derdiyle sarhoştur."
Çünkü; ölüm değişmiyor. Firak (ayrılık) bekaya (ebediyet) dönüşüp başkalaşmıyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sürat peyda ediyor.
Hem deme: "Ben de herkes gibiyim." Çünkü herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musibette beraber olmak olan teselli ise kabrin öbür tarafında pek esassızdır.
Risale-i Nur' dan.......


1.07.2011

'BENİMDİR' DİYEMEZSİN!

Başlangıçta yoktun.

Ana rahmine atıldığında, tiksindiren bir su halindeydin.

Değiştirildin. Geliştirildin.

Anne bedenine bağlı bir göbek bağından beslendin.

Farklılaştırıldın. Hem de öyle farklılaştırıldın ki, ne gözün beynine, ne de kalbin ciğerine benziyordu.

Büyütüldün. Olgunlaştırıldın. Olgunlaşabilmek için rahat hareket etmen, rahat hareket edebilmek içinde sıvı içine konulman gerekiyordu. Orada ne muhteşem yüzücüydün!

Ama gün oldu, o mekân sana dar geldi. Seni orada değiştirip dönüştüren, nasıl çıkacağını da planlamıştı. Dar bir kapıdan çıkacaktın. Yetişkinliğindeki gibi olsaydı kemik yapın, hem kendin parça parça olur, hem de çıktığın o kapıyı kırar dökerdin. Kemiklerin o kadar esnekti.

İhtiyacın olan gıdan da hazırdı. Hem de nasıl bir gıda! Bütün ihtiyaçlarına haiz bir ab-ı hayattı. Hem öyle bir ab-ı hayat ki, sen bir aylıkken kıvamı başka, sen üç aylıkken kıvamı ve muhtevası bambaşkaydı. Gıdanı işleyebilmek için oksijenin, kemiklerini güçlendirmek için de Güneşin hazırdı.

Neye ihtiyacın varsa hepsi sana koşarcasına gönderiliyordu. Su, hava, Güneş.

Bostanda sebzeleri hazır buldun. Dalda meyveleri de. Yedin. İçtin. Hem de öyle bilinçsizce yedin ki ne gözünün ihtiyacını düşünüyor, ne kalbinin gereksinimlerini biliyordun. Yiyordun, içiyordun ve soluyordun.

O öyle muhteşem işletilen bir mekanizmaydı ki, haddi aşarak yediklerini ve bilmeyerek aldığın zararlıları geriye püskürtüyor bazen de hararetini artırarak senin bir şeyleri yanlış yaptığını sana hatırlatıyordu. Gereksiz olanları bünyende tutmuyor onları da bir şekilde dışarı atıyordu.

Önce günler, sonra aylar ve nihayet yıllar geçti. Tekrar ve tekrar, sürekli çalışan bu mekanizma sende alışkanlık meydana getirdi. Doğaldır dedin. Tabidir dedin. Böyle iktiza eder dedin. Ta ki bir gün birisi isyan etti. Vazifesini terk etti. Tek bir parçanın bozulması muhteşem o mekanizmayı mahvetti.

Öyleyse, ‘göz,-kulak, el-ayak, burun-kulak’ benimdir diyemezsin. Velhasıl-ı kelam! Nefsinin istediği gibi yaşayıp onlara zarar veremezsin!

-----------------------------------------

Ey insanlar! Eğer siz öldükten sonra dirilmekten şüphe ediyorsanız, bilin ki: Biz sizi ilkin topraktan, sonra bir nutfeden, sonra bir yapışkan hücreden, sonra esas unsurlarıyla hilkati tamamlanmış, ama bütün azalarıyla henüz tamamlanmamış bir çiğnem et görünümünde bir ceninden yarattık ki, kudretimizi size açıkça gösterelim. Dilediğimizi belli bir süreye kadar ana rahminde durdururuz. Sonra da sizi bir bebek olarak dünyaya çıkarırız. Sonra güç kuvvet kazanıncaya kadar sizi büyütürüz. İçinizden kimi henüz çocukken öldürülür, kimi de yaşamın en düşkün biçimine götürülür. Öyle ki daha önce bildiği şeyleri bilmez hale gelir.

Yeri de kupkuru görürsün, ama oraya Biz su indirince çok geçmeden kıpırdanır, kabarır da gözü gönlü açan her güzel çiftten nice nebat bitirir. HACC SURESİ 5. AYET.