28.01.2011

BAZILARI 'ÇÖZÜMSÜZLÜK'LE MUTLU OLUR

Bir şeyin olabilirliğini ifade ettiğimde, birisinin onun yapılamayacağını söylemesi beni ciddi huzursuz ediyor.
Bir şeyin olamayacağını ispat etmek imkansızdır. Çünkü...
Çözüme götürme ihtimali olan bütün koşulların test edilmesi ve olumsuz sonuç alınması gerekir ki, olamayacağı ispat edilmiş olsun.
Sonsuz sayıda kombinasyon test edilebilir mi?
Ama olabilirliğini müspet sonuç veren bir tek düzenleme ispat eder... diğerlerini test etmeye ihtiyaç kalmaz.
Bu yüzden inkar etmek zor, ispat etmek ise kolaydır.

**********************************************
Thomas Edison hakkında ünlü bir hikaye vardır. 9999 kere denedikten sonra kusursuz ampulü keşfedemeyince biri sorar,
" 10.000 inci başarısızlığı da göze alacak mısınız?"O da cevap verir:
"Başarısız olmadım , yalnızca ampulü keşfetmeyen bir yol daha buldum."

26.01.2011

DERDİN Mİ VAR?

Bir arkadaşım sordu: "Saçı başı dağıtmışsın hocam!... bir derdin mi var?"
Ona şöyle dedim:
"Bu soruya iki muhtemel cevabım var:
1. Ya bir şeyler üretmeye çalışıyorsundur dolayısıyla derdin vardır.
2. Ya da bir derdin vardır ve sen onun için bir çare üretmeye çalışıyorsundur."
Dolayısıyla saçımın dağınık olmasından daha doğal bir şey olamaz:))

13.01.2011

MUHAL*-İF OLMAK


Muhalif olmanın olabildiğince yüceltildiği ve kendini dinletme uğraşları yerine, başkasını susturma yöntemleri üzerine daha çok kafa yorulduğu çağımızda, ben artık başka bir şey söylüyorum. Ve diyorum ki, taraf olunan bir düşünceye muhalif olmaktansa, muhaliflerin taraf olacağı bir düşünce üretmek gerekir. Ancak o zaman insanlar değil, düşünceler çarpışır.
Kanaatimce Efendimizin (a.s.) "ümmetimin ihtilafı rahmettir" beyanları bu gerçeği vurguluyor.

Dipnot:
muhal: imkansız

4.01.2011

SPOR DEYİP GEÇMEYİN....


Yarısını kızımın sağlık sorunlarıyla geçirdiğim pazartesi günü, okula vardığımda öğle olmuş ve sınıfımın basketbol maçı çoktan başlamıştı. Skor tabelasına baktığımda 12-8 yeniliyorlardı. 'Sınıf öğretmenleri olarak yanlarında bulunayım' dedim.
İlk devre 14-14 bitti.
Benim hiç sevmediğim bir oyun basketbol...Ne söylemeli acaba diye düşündüm. Bir süre kendi aralarında konuşmalarına izin verdim ve ardından yanlarına gittim. Beni görünce sustular. Sordum:
"Potanın çemberimi daha geniş yoksa basket topu mu?"
O kadar şaşırdılar ki (bu soruyu beklemiyorlardı herhalde) birisi şaşkınlıktan top cevabını verdi... bir kahkaha koptu orada.
"Hakikaten merak ediyorum" dedim.
"Elbette potanın çemberi" dediler...
"O zaman" dedim... "Atın topu içeri!"

Söyleyebileceğim tek şeyim buydu ve hemen oradan ayrıldım...İkinci yarı başladı...
Son on dakikaya gelindiğinde on üç sayı öne geçmişlerdi... Ben de gönül rahatlığı içinde öğleden sonraki dersime hazırlık yapmak için salondan ayrıldım...
Dersin başlamasına bir süre kala yanıma geldiler...yirmi sayı fark atmışlar...
"Hocam dediğiniz oldu" dedi birisi..."Attığımız girdi."
"Elbette girecek" dedim ona...
"Ama ilk devre girmiyordu" dedi. Ona şöyle cevap verdim:
"Çünkü ilk devrede potayı küçük dışını büyük görüyordunuz. İkinci devrede ise potayı büyük dışını küçük gördünüz."

Bu arada bu gün öğrendim ki ikinci turda karşılarına okulun en iyi basketbol oynayan ikinci takımı çıkmış... Ama şimdiden okulun en iyi basket oynayan üçüncü takımı olacakları kesin...
****************************************
Lütfen! Özelde çocukları (genelde kimseyi) bir şeyi yapamayacaklarına inandırmayın. Onlara nasıl yapacakları konusunda rehberlik yapın...

1.01.2011

CUMARTESİNİN GELECEĞİ CUMADAN BELLİDİR (Mİ?)


Yılbaşı kutlamalarıyla ilgili bir grubun diğerini gâvur adetlerini taklitle, diğer grubun da ötekini gericilik ve yobazlıkla suçlamasını gülümseyerek izliyordum. Ta ki Perşembe günü bir öğrencim gelip cumartesileri mutat gerçekleştiğimiz ulusal bilim olimpiyatı hazırlık çalışmasını yapıp yapmayacağımızı sorana kadar.

“Elbette yapacağız. Çalışmamamız için bir sebep mi var?” dedim ona.

“Tabi hocam. Cumartesi günü yeni yılın ilk günü” dedi.

“Olsun!” dedim… “Bizi çalışmaktan alıkoyan sebep ne ola ki?”

“ Ocağın biri hafta içine denk gelse tatil olacaktı” dedi…

“Doğru” dedim. “Ama biz zaten çalışmalarımızı hafta sonu yani tatil günü gerçekleştirmiyor muyuz? Ocağın biri de o günlerden birisi olsun.”

“Ama hocam” dedi… “Biz akşam ailecek toplanıyoruz. Gece geç yatarız. Sabah kalkıp gelmek zor olur”

“Anlaşıldı” dedim… “Ben de o günü aileme ayırırım…”

“Hakikaten hocam yeni yılı merakla beklemiyor musunuz? Yani ertesi gün yeni bir yıla başlayacaksınız.” dedi.

“Güneşin yeni yılda doğup doğmayacağına dair elimde kesin bir kanıtım yok!” dedim.

Bu arada sınıfta bir gülüşme oldu.

“Yani ” dedim… “Belki hava bulutlu olur… -Güneşi gördüm- diyemem. Belki de Güneş beni görür, ama ben onu göremem.”

Sonra ekledim… “Ben yeniden doğacaksam yıla değil, her güne yeniden doğmayı tercih ederim. Güneş bile bir gün doğduğu noktadan ertesi gün doğmuyor. Dünyamız uzayda geçtiği yerden bir daha geçmiyor. Vücut hücrelerimiz bile sürekli yenileniyor ve altı ayda fizyolojik olarak başka bir insan oluyoruz. ”

Tabi… Gençler biraz şamatacı oluyor. Eller havaya kalkınca hemen durdurdum… “Bu alkış işinin de modası geçti… Siz de artık yeni bir yıkama yağlama yöntemi bulun.”

************************************************

Ünal der ki doğduğum gün başlamış yeni yılım,

Feleğin çemberinde geçer gider günlerim.

An gelir gece olur cansız kalır bedenim,

Melek bana gülümserse, ruhum ancak şad olur,

Mevla kul kabul ederse, gedadan sultan olur.

************************************************

(Onlar) kendi aralarında sessizce konuşurken: “Dünyada, olsa olsa on gün kadar bir şey kaldınız” derler. Aralarında konuştukları konuyu Biz pek iyi biliriz. Onların en mûtedil ve en makul olanı, o zaman “Siz bir günden daha fazla kalmadınız.” diyecek. Taha (103-104)