8.10.2011

KUSURSUZ KAİNAT, KUSURLU MATEMATİK...

Yıllar önce bir tanıdığımla sohbet ederken bana: "Biliyor musun! Eğer her seferinde şu çiçekle arandaki mesafenin yarısını gidersen, o çiçeği asla koklayamazsın!" demişti. Nedendir bilmem ama o gün o argüman bana çok ama çok romantik görünmüştü.(Çiçek koklayamayacak olmanın neresi romantik demeyin!:)) Belki sonraki yıllarda değişik vesilelerle sohbetlerimde ben de aynı argümanı kullanmıştım.


Geçenlerde fizik öğretmenleriyle sohbetimiz esnasında benzer mevzu tekrar gündeme geldi. Öğretmenimiz bir cismin anlık hızının olamayacağından bahsediyor, bütün hızların aslında bir ortalama hız olduğunu çünkü bütün anların aslında bir zaman aralığı olduğunu söylüyordu. Bu matematik rehberliğinde yukarı atılan ve bir süre sonra geri dönen bir cismin anlık hızının hiç bir zaman sıfır olamayacağını da ekliyordu.


Ben de bir düşünce deneyi yapmaya karar verdim. (Bütün düşünce deneylerini Einstein mi yapacak? Birini de ben yapayım!) Bir foto kamera aldığımı farz ettim. Yukarı atılan bir cismin  fotoğrafını sürekli çektiğimi düşündüm. Ama fotoğraf makinem saniyede 25 resim çekiyordu ve 12. karede yukarı gitmekte olan cisim 13. karede geriye dönmüş oluyordu. Sen bu iş için yetersizsin dedim ona... 
Saniyede 100 resim çeken bir kamera aldım. 50. karede yukarı  giden cisim 51.  karede geriye dönmüş oluyordu. 
Bu kez saniyede 500 resim çeken bir kamera aldım elime... 250. karede yukarı giden cisim 251. karede geri dönmüş oluyordu. Her seferinde durma anına daha fazla yaklaştığımı tahmin ediyor ama bir türlü ulaşamıyordum. Anlaşılan ben saniyede bin, on bin ya da yüz bin resim çeken bir makine kullansam da,  o durma anını yakalayamayacaktım.


Kamerayı aldığım gibi yere çaldım. Ulan, kusurlu aygıt! Neredeyse, kusurlu gözünle kusursuz yaratılan bu gerçeği bana kusurlu gösterecektin" dedim. (Çünkü her geliştirmede beklentiye daha yakın sonuç vermesi, yani kusurunun azalması, bir sonraki düzeltmeye göre hala daha fazla kusurlu olduğunu ispat ediyordu. Yani malum argümana göre, her aşamada kusurunun yarısı giderilse de, asla kusursuz olamayacaktı!)


O sevgili dostlarıma da şimdi şöyle sesleniyorum: "Lütfen, o eksik ve yetersiz matematiğiniz ile  muhteşem yaratılmış bu varlığa nakısiyet atfetmeyiniz. Yani yolun yarısını gide gide, o çiçeği yokluğa mahkum etmeyiniz. Harikalar harikası gözünüzle renginden, burnunuzla da kokusundan lezzet alınız. Sonsuz bir ilimle ve kusursuz bir matematikle yazılmış şu kainat kitabının her noktasını, yetersiz matematiğinizin ihata edebileceğini aklınızdan bile geçirmeyiniz. 
-------------------------------------------------------------------
Rahmetli Durmuş Hocaoğlu üniversite 3. sınıfta bilim tarihi dersimize gelirdi. Bir gün şöyle bir anekdot anlattı. Bir devirde (tam hatırlamıyorum ama eski yunan ya da mısır olma ihtimali yüksek) her bir eşyayı bir tam sayı ile ifade etme moda olmuş. Mesela taş bir sayısına, su iki sayısına, hava üç sayısına vs. tekabül edermiş. Sonra ne mi olmuş? Tarım alanlarını paylaşırken karekök iki sayısınını keşfetmişler.  Ardından almış bunları bir düşünce: "Karekök iki sayısı neyi temsil ede ki?"

6.10.2011

ALNI KEÇE BURNU BEZ....


"Alnı keçe, burnu bez, ayağında bir çuval tuz geliyor!" derdi ablam, eğer biz uyumamakta ısrar edersek.. Ardından derhal yorganımızı başımıza çeker ve gittikçe yaklaşan o hayali yaratığın ayak sesleri(!)ni duymaya çalışırdık.
Ben de çocukluğumda ayağında tuz çuvalı bağlı, alnı keçeli bu mutant yaratığın, evimizin girişindeki ışık girmeyen karanlık dehlizlerde bizi yakalamak için fırsat kolladığını hayal ederdim.

Yıllar önce okuduğum bir kitabında Suzanna Tamaro şöyle yazıyordu: " Bir çocuğu tehlikeler konusunda bilinçli kılmakla onu dehşete düşürmek arasında ayrım vardır. Ayrım; sorumlu bir insanla ürkek bir insan büyütmek arasındadır."
Küçük kızımla konuşurken ona "Dikkat et! Düşeceksin!" demek yerine "Dikkatli ol! Düşme!" demeyi tercih ediyorum. Birinci komut ona düşeceğini ilan ediyor. "Dikkat et" komutu bir işe yaramıyor. Genellikle bu durumda ikaz edilen durumun aynen gerçekleştiği gözlemleniyor.
Ama ikinci komut düşmemenin ön şartı olan "dikkatli olma" eylemine daha çok vurgu yapıyor. Önlem alma düşüncesini pekiştiriyor. Sorumluluk şuurunu geliştiriyor.
-------------------------------------------------------
Enes bin Mâlik (r.a) anlatıyor:
"Bir defasında Peygamber Efendimiz (a.s) secdede iken Hasan ve Hüseyin geldiler, sırtına çıktılar. İninceye kadar Peygamberimiz secdeyi uzattı.
"Oradakiler sordu:
"Yâ Resulallah, secdeyi uzatmış olmadınız mı?"
Peygamber Efendimiz buyurdular ki:
"Oğlum sırtıma çıkınca acele etmekten çekindim."
--------------------------------------------------------------------
Daha cesur ama sorumlu nesiller yetiştirilmesi dileğiyle....