14.12.2009

KIŞ GÜNEŞİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ...

Bu sabah servis beklerken, henüz doğmakta olan güneşin şuleleri soğuktan gerilmiş yüzümü sıyırıp geçince, ayrı bir haz duydum. O anda, çoğu kez hararetinden dolayı şikayet ettiğimiz, şualarından sakınmak için gölgelikler aradığımız Güneş bana çok ama çok şirin göründü. "Kış Güneşinin tadı bir başka oluyor!" dedim kendi kendime... "Yazın bolluğundan bunalıp onu terketmeye çalıştığımız Güneş'in kıymeti asıl kışın anlaşılıyormuş..." Bu düşünce bana bolluğunda kıymetini bilemediğimiz başka şeyleri de hatırlattı.

Hastalanınca, sağlığımın,
Ayrılınca, arkadaşımın,
Kaybedince, zenginliğimin,
Göçüp gidince, anne ve babamın,
Mahrum olunca, teknik imkanların,
Sınavda, unuttuğum bilgimin,
Hesap vaktinde, fevt ettiğim zamanın,
Başka bir okula gidince, BURÇ KOLEJİNİN kıymetini daha iyi anlarım herhalde dedim. Bilmem siz bu listeye başka neler eklersiniz?

19.11.2009

BİR ZAVİYEDEN HAYAT DEDİĞİN......

Önce bizim küçük kız hasta oldu... ardından da ablası.....Genellikle 3-5 gün birisinin hastalığı, bir o kadar da diğerinin hastalığı devam ediyor. Ve bu bir yılda 2-3 kez tekrar ediyor.
Bu sabah kayınvalide torunlarını görmek için geldiğinde, "ne güzel" dedim içimden. "Sen torun sevmenin zevkiyle sermestken ben onların hastalıklarının kaygılarıyla hemhalim... yani cefası bana sefası sana" Tam o esnada onun da sağlık sorunlarından bahsettiğini farkettim. Kalp atışlarının ritmindeki bozukluktan bahsediyordu. Bunun üzerine biraz önceki değerlendirmemi değiştirdim. O sırada hayat dediğimiz şey bana; "çocuklar yetişinceye kadar onların dertleriyle, onlar yetiştikten sonrada kişinin kendi dertleriyle meşgul olması" gibi göründü. Bilmem siz ne dersiniz?

1.10.2009

İSRAF DEDİĞİN...


İsraf dendiğinde neden hep paranın çarçur edilmesi, yemek artıklarının dökülmesi gibi şeyler akla gelir. Bediüzzaman israfın zıttı olan iktisadı "en hafif suret, en kısa yol, en kolay tarz, en faydalı şekil" diye tanımlıyor ve bunu ism-i Hakim'in muktezası olarak ifade ediyor. Bu da iktisat edebilmenin ön şartının konusuna hakim olmak olduğunu işaret ediyor.
Öyleyse her konuda iktisat edilebilir. On kelimeyle anlatılacak bir düşünde beş kelimeyle, kırk dakikada öğretilecek bir konu yirmi dakikada, beş saatlik bir yolculuk iki saatte, üç saatlik bir toplantı bir saatte tamamlanabiliyorsa iktisat edilmiş olur. Ve ekliyor: "İsraf, abesiyet ve faydasızlık fıtratta yoktur."

23.09.2009

BOŞUNA BAĞIRMA! SENİ DUYMAZ O!


İnsan beyni olumsuz komutları görmezden gelirmiş. Nejat Sezik sınırsız beyin gücü kitabında böyle diyor. Yokluk(adem) karanlıktır diyor Bediüzzaman hazretleri de....
Bence zincir şöyle işliyor: olumsuz komut=adem=karanlık
Yani kim aydınlık varken, karanlıktan zevk alır ki! Bir şeyi yapma denilince o şeyi yapmak için ne kadar istekli oluyor insan! Karanlığa verilen tepki mi bu acaba? Nejat Sezik haklı galiba!

21.05.2009

HER ŞEY SON BULURKEN...

Geçen gün bir öğrencimle dışarda yürüyordum. Bir süre lunaparkdaki çocukların çığlıklarına kulak verdik. Heyecan ve mutlulukla şiddetlenen çığlıklar, bir süre sonra sona eriyordu. "Ne tuhaf!" dedim ona... "Her şey insana "SON" u hatırlatıyor. Bak çığlıklar son buldu. Eve ulaştığımızda yürümemiz son bulacak. Yediğimiz yemeğin vücudumuza katkısı son bulacak ve acıkacağız. Bir kaç saat sonra gündüz son bulacak. Bir gün sonra tatilimiz son bulacak. Bir ay sonra okul son bulacak. Bu kadar son bulan şeyin içinde, hayatın bir gün son bulacağını kavrayamamak ne kadar tuhaf!"

Evet, son bulan bir çok şey bir süre sonra tekrar ediyor! Bunun gibi son bulan hayatta ahirette devam edecektir elbette....

12.04.2009

NE KADAR AZ ANILIYORSUN!

Birine bir iyilik yaptığında hemen teşekkür bekleyen bizler, sayılamayacak kadar çok nimeti sunan Sen(c.c.)'i neden bu kadar az hatırlıyoruz?

19.03.2009

DERDİM BANA DERMAN İMİŞ!


Hani bir hastane fobisi vardır. İnsan hasta da olsa kendi imkanlarıyla iyileşmeye kalkar. Ama asıl korkusu bu değildir. Tedavi gerektiren bir teşhisin tesbit edilmesinden korkar. Çünkü tedaviler genelde acı verir. Ama hayatın sağlıklı bir şekilde devamı için bu şarttır. Yoksa sonunda ölüm vardır.
Aynı şey insanın sosyal hayatında da söz konusudur. Adam manen hastadır. Bu rahatsızlığını bilir ama teşhis edilmesini istemez. Hata ve kusurlarının söylenmesinden rahatsızlık duyar. Çünkü manevi hastalıkların tedavisi güçlü bir irade kararlı bir tedavi süreci ister. O iradeyi de ancak güçlü bir bünye ortaya koyabilir.
Hiç kimse güçsüzlüğü kabul etmek istemez. Bunun yerine teşhisi koyan doktoru ve onun reçetesini reddeder. Kendi imkanlarıyla da bu engeli aşamadığı için o derdin sıkıntısını ölünceye kadar çeker. Allah(c.c.) inayetini üzerimizden eksik etmesin.


Yalana, sahtekârlığa, günaha dadanan her kimsenin vay haline! Böylesi, Allah’ın kendisine okunan âyetlerini işitir de sonra kibrine yediremeyip büyüklük taslayarak, sanki onları hiç işitmemiş gibi inkârında direnir. Ona gayet acı bir azabı müjdele! (el-Casiye, 45/7-8)

Öyle insanlar vardır ki hiçbir delile dayanmaksızın, halkı Allah yolundan saptırmak ve onunla alay etmek için laf eğlencesi satın alırlar.İşte onları zelil ve perişan eden bir azap vardır.
Kendisine âyetlerimiz okunduğunda, sanki onları işiten kendisi değilmiş gibi, sanki kulaklarında ağırlıklar varmış gibi, son derece kibirli olarak sırtını dönüp uzaklaşır. Onlara gayet acı bir azap verileceğini müjdele! (Lokman, 31/6-7)

18.03.2009

KİMİN KULUSUN!

Bir öğrencim ayağıyla dolabını kapatırken sordum: "Neden elinle kapatmıyorsun?"
"Bu benim dolabım hocam!" dedi... "Bakınız üzerinde adım yazılı.."
"Ah şu insanoğlu!" dedim ona.. " Dolabın kendisine ait olduğunu hemen görür de, kendisinin Kim'e ait olduğunu neden bilemez?"

Sakın şunlar gibi olmayın ki onlar Allah’ı unuttukları için, Allah da kendi öz canlarını kendilerine unutturdu. Fayda ve zararlarını dahi bilemiyorlar. İşte yoldan çıkanlar bunlardır. (Hasr suresi/19)

6.03.2009

NE KADAR DA ACELECİYİZ!


"Ama siz sonuçlara puan vermiyorsunuz ki!" dedi bir öğrencim... Usulca yanına yaklaştım ve ona şunu fısıldadım:
"Sonuç mu? Hayatımızın sonucu nedir? Bir avuç toprak olmak...
Sonuç değil, süreç bizi cennete koyar ancak!
Öyleyse, bizim işimiz sonuca odaklanmak değil, süreci olgunlaştırmak!"

"Onların hidayete erme­si senin üzerine borç değildir" (Bakara-272)
"Bu söze iman etmezler diye arka­larından üzülerek kendini helak edeceksin neredeyse" (Kehf-6)

"Ben insanları hidayete, imana davet edici olarak gönderildim. Hidayete sevk edip, kalblere imanı koyacak Allah'tır (celle celâluhu)." (Hadis-i Şerif)

25.02.2009

TEHLİKENİN FARKINDA MISIN?



"O"(c.c)'nun söylediğini yapmadığında kimin söylediğini yaptığının farkında mısın?

Kendilerine: “Gelin, Allah’ın indirdiği buyruklara uyun” denilince:“Hayır, biz babalarımızdan ne görmüşsek onu uygularız, sadece onlara uyarız” derler.Peki şeytan atalarını o harlı ateş azabına çağırmış olsa da mı onların peşinden gidecekler? (LOKMAN/21)

20.02.2009

MAZERET! KANDIR BENİ!


Mazeret kibrit çöpü gibidir. Kendisi küçüktür ama göze ne kadar yaklaştırılırsa, görüş açınızı o kadar daraltır. Bu durumdaki birisi göremeyeceği gibi, mazerete odaklanan da başarılı olamaz.

19.01.2009

İNSAN-I KAMİL OLMAK!


Yol-yöntem bilmediği için üzerine üzerine gelenlere, yol ver gitsin! Yürümeyi bilmeyenlerle çarpışınca en büyük hasarı, yürümeyi bilen alır.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kim haksız olduğu bir münakaşayı terkederse kendisine cennetin kenarında bir ev kurulur. Haklı olduğu bir münâkaşayı terkedene de cennetin ortasında bir ev kurulur.Kim de ahlakını güzel kılarsa cennetin yüce yerinde bir ev kurulur."

17.01.2009

CENNET UCUZ DEĞİL!


Nefsim!Yorucu bir günün ardından iyice dinlenebilmek için evini yumuşacık yataklar, konforlu mobilyalar ve çeşit çeşit cihazatla donatırsın. Peki, ya şu dağdağalı dünya hayatından sonraki hanen olan ahiretini cennete çevirmek için ne kadar gayret sarf ediyorsun?