17.12.2007

KİM KAZANÇLI?



Geçenlerde öğrencilerime doğum tarihlerini sordum. 1992 dediler... ilkildim... o yıl benim üniversiteye girdiğim yıldı. O yıldan bu güne 15 yıl geçmiş, o bebekler birer delikanlı ve birer genç kız olmuşlardı. O zaman sahip olup bu gün sahip olmadıklarımı, o zaman sahip olmayıp bu gün sahip olduklarımı düşündüm... bir muhasebe yaptım kendi kendime, kazançlı mıyım yoksa kayıpta mı diye.... Bazen o gün sahip olduklarımdan, bazen de bu gün sahip olduklarımdan vazgeçemiyor, bazen bu gün kaybettiklerime ve bazen de o günkü eksiklerime üzülüyordum. Bir neticeye ulaşamadım. Siz ne dersiniz? Kazançlı mıyız yoksa kayıpta mı?

23.08.2007

ASLINDA ÇOK SESLİLİK DOĞAMIZDA VAR!


Bazen en sevdiğim müzik parçalarından oluşan bir liste yapıp dinliyorum. Ama bir süre sonra onu dinlemekten sıkılıyor ve daha önce seçmediğim parçalardan bir liste yapıyorum. Bu listeyi dinledikten sonra, önceki listeyi daha bir zevkle dinliyorum. İnsan ruhu tekdüze bir hayata razı değil. Her gün farklı şeyler istiyor. Bozuk bir yemekten sonra lezzetli bir yemeğin tadı, çöp kokusundan sonra gül kokusu, kıştan sonra bahar, yazdan sonra kış, bir yanlıştan tevbe ettikten sonra doğruların tadı başka oluyor. Ademoğlu, yeknesak bir hayat istemiyor.

Öyleyse, neden hep beğendiklerimizi yüceltir, beğenmediklerimizi yok etmek isteriz? Hep beğendiğimiz insanlardan oluşan bir dünya sıkıcı olmaz mı?
Ey beğenmediğim kişi ya da düşünce! Sen olmasaydın acaba ben ya da düşüncem var olabilir miydi?

9.08.2007

0 (SIFIR) OLMANIN BÜYÜKLÜĞÜ

Bazen kendimi en rahat ve huzurlu hissettiğim an, diz çöküp secdeye başımı koyduğum an oluyor. Öylesine rahatlıyorum ki... ruhum nefes alıyor adeta... Risale-i Nur en zayıf varlıkların en mükemmel beslendiğini ve iktidarlı varlıkların rızıklarını daha meşakkatli bir şekilde elde ettiklerini işaret ediyor. Yeni doğan bebeciklerin hep tok olmasına karşılık, en kurnaz hayvan olan tilkinin çoğu kez aç olmasını buna örnek gösteriyor ve ekliyor:

Nimetler ve Rahmet, insanların aczine ve fakrına istinaden varlık alemine sağanak sağanak yağar. Bunun aksine nefsi firavunlaşan insanlar da ilahi rahmetin kesilmesine sebep olur.
Bazen bütün sebepleri yerine getirdiğim halde olumlu sonuçlanmayan çalışmalarım oluyor ve ardından kendimi derin bir muhasebeye çekiyorum. İşte o zaman bu gerçeği daha iyi anlıyorum!

Evet! Her şeyi yerli yerine koysakda netice hasıl olmayabiliyor. O zaman Yüce Yaratıcının varlığını ve yarattığı her şeye sürekli müdahale ettiğini iliğime kadar hissediyorum... Ve bu olguyu şöyle formüllendiriyorum.

Yaratıcının yüceliği yanında bir insan olarak ben sıfır değerindeyim. Hatta bazen 00 değerindeyim... ama aslında 000....0, yani sonsuz sayıda sıfır değerinde olmalıyım. Ve ben gerçek değerimi O Tek Olan Bir’e istinad ettiğimde buluyorum. O zaman milyonlar hatta miyarlar değerinde olabiliyorum. Halbuki, kendimi bir şeye kadirmiş gibi düşündüğüm an ise, O Tek Olan Bir’i sıfırların sonuna koymuş oluyorum. Kaç tane sıfır koyarsan koy! 01=1 ya da 00....0001=1 Sonuç hiç değişir mi?

2.08.2007

YÜRÜYÜŞÜN BÖYLESİ!


Egomuz (benliğimiz) günümüzü gece yaptı! Gölgesinde el feneriyle yol bulmaya çalışıyoruz!
Ey insan! Güneşe yüzünü dön! Ta ki yolun aydınlansın! İşte o zaman yürümekten haz alacaksın!

28.06.2007

BAKMAK DEĞİL, GÖRMEK GEREK!


Geçenlerde bir öğretmen arkadaşla tanıştım. Bebekleri altı aylık iken dünyaya gelmiş. Doğum sonrası epey bir süre yoğun bakımda kalmış. Ellerinden geleni esirgememişler. Ne kendileri ne de modern tıp... ama erken doğumdan dolayı bebek gelişimini tamamlayamamış. O yüzden her gün gelişimi geriliyormuş. Üzüldüm..Düşündüm... Orada aniden bir düşünce kapısı açıldı:
Bizim her türlü tıbbi imkana rağmen yapamadığımız şeylerin anne karnında küçücük bir mekanda en mükemmel bir şekilde gerçekleştirilmesine ne demeli dedim...İnsanlar mucize mi arıyorlar? İşte size bir adet!. Aslında bu öyle bir koruma ve öyle bir kollamak ki, o kendinden habersiz yavrucuğun bütün ihtiyaçlarını eksiksiz karşılıyor. En mükemmel tıp tekniklerinden daha etkili bir şekilde bebeğin korunup kollanması, Allah’ın koruyup kollayıcı vasıflarının en etkili tecellisi bence.. Ademoğlu O’nun varlığını hissetmek istiyorsa, gözlerini henüz açmamış yavrunun nasıl korunduğuna azıcık dikkatle baksın! Kafidir!

22.05.2007

DÜŞÜNÜYORUM

Düşünüyorum... Hayatı düşünüyorum... İnsanları düşünüyorum. Varlığı düşünüyorum. Anlamsız görünen bir çok şeyin anlamını düşünüyorum. Çünkü inanıyorum! Neye mi? Her şeyin görünen basit yüzünün arkasında farklı bir gerçek olduğuna! Her şeyin mükemmelliğine...  
Anlıyorum... Düşündükçe anlıyorum... Yaşadıkça anlıyorum.... Anladıkça acı çekiyorum... Acı çektikçe kapılar birer birer açılıyor gizemli dünyalara doğru... Açılan her kapı yeni düşünceleri beraberinde getiriyor. Daha fazla düşünüyorum daha fazla anlıyorum. Daha fazla hissediyorum. Daha fazla bilmenin acısını tadıyorum.
Dünümü düşünüyorum... Bugünümü düşünüyorum. Yarınımı düşünüyorum. Ölümü düşünüyorum. Kabiri şünüyorum. Bir anda yüzlerce yıl ötesini düşünüyorum. Binlerce yıl ötesini düşünüyorum ve anlıyorum. Artık düşünmekten vazgeçiyorum. Çünkü hissediyorum.
Gerçekler gerçeklerle aydınlanıyor. Gerçekler gerçeklerle yok oluyor. Yeni gerçekler, eski gerçeklerin yerlerini alıyorlar. Eşya yıllanmış anlamını yitiriyor ve yeni bir anlam kazanıyor ve ben yenileniyorum, hissediyorum ve yeni bir insan doğuyor.
Eşyayı inceliyorum. Maddeyi inceliyorum. Moleküller parçalanıyor, atomlar parçalanıyor. Kuarklar bir görünüp bir yok oluyorlar. Madde kayboluyor. Tutamıyorum. Ellerim boş... Gerçekler kayboluyor... Kapılar açık mı kapalı mı? Var mıyım yok muyum bilemiyorum. Madde kayboldukça ben de kayboluyorum, kendimi arıyorum, binlerce 'ben'in arasında... binlerce 'ben'... hangisi benim bilemiyorum...
Korkuyorum... binlerce 'ben'ler arasında kaybolmaktan korkuyorum. Binlerce 'ben' ve ben binlerce 'ben''de beni bulamıyorum. Tutuyorum teker teker "ben'leri... hepsi ayrı hepsi basit hepsi farklı... Ya Rab! Ben neden bu kadar 'ben'lerle doluyum! Bıktım artık ben 'ben'i aramaktan... 'ben'den vazgeçtim ya Rab!
'Ben'lerden ürküyorum, korkuyorum. Ben 'ben'ler arasında... koşuyorum 'ben'ler arasında... her şey tersiyle bilinir... siyah varsa bu beyazın işaretçisi olması gerektir ve ben 'ben'ler arasında 'ben'lerden vazgeçtim ve 'Sen'i arıyorum. Siyahtan beyaza kaçar gibi... Bir tek 'Sen'i aramayı binlerce 'ben'i aramaya tercih ediyorum.
Ve dua ediyorum: Beni 'ben'ler arasında 'Sen'siz bırakma Ya Rab!